2020’ye girerken ‘2020 Bizim Yılımız Olsun’ diye bir yazı yazıp paylaşmıştım. Aradan biraz zaman geçip de 2020’nin tarihte kara bir yıl olarak anılacağı anlaşılınca da silmiştim o yazıyı, gezegen olarak verdiğimiz sınavın yanında çok küçük görünmüştü içeriğindeki dertler ve dilekler.
Sonuç olarak iyisi ve kötüsüyle geçti gitti ömrümüzün hem en uzun, hem en kısa yılı. Benim 30. yaşıma denk geldi ve neyse ki öncesinde yurt dışında yaşadığım dönemde arka arkaya geçirdiğim kötü yıllara benzemedi. Tüm dünya durduğu için durmaya mecbur olmak, yıllardır üzerimde hissettiğim hayatın ‘koş’ baskısını ortadan kaldırdı. Bu da bana iyi geldi, üzerimde iyileştirici bir etkisi oldu.
Burada şöyle bir not düşmek isterim:
Pandemi sebebiyle sevdiklerini kaybeden, iş-aş konusunda sıkıntı yaşayan, yıllarca emek verdiği dükkanını kapatmak zorunda kalan, maaşları yatıramayan, kirasını ödeyemeyen çok kişi var biliyorum. Ben yalnızca elimizde olmayan bu durumun içerisinde kendi yolculuğumdan bahsedeceğim bu yazıda yanlış anlaşılma olmasın.
2020 Z RAPORU
Bütün günleri birbirine benzeyen bir yıl olduğu için herhalde, arada farklı olarak yaşadığım hemen her şeyi net hatırlıyorum. Belki o yüzden çoğu karantinayla geçmiş bir yılda çok fazla şey yaşamışım gibi geliyor.
Ocak yada Şubat ayıydı, Bahariye’de bir yerde oturuyorduk, haberlerde Çin’de yayılan bir virüsten bahsediliyor, yolda yürürken yere düşüp ölen insan görüntüleri paylaşılıyordu. O günler giderek büyüyen bir kara bulut gibi sardı etrafımızı.
ALINAN KİLOLAR, PSİKOLOJİK YOLCULUK & ALINAN AKSİYONLAR
2017’nin ortalarında 63 kiloyken taşındığım Lizbon’dan, 2019 ortalarında 76 kilo civarı dönmüş, üstüne Temmuz 2019’da aşırı kaygı bozukluğu sebebiyle kullanmaya başladığım Prozac’ın da etkisiyle kısa zamanda 83 kiloyu görmüştüm. ‘Buna bir çare bulmalıyım’ diye düşünürken 2019’un Kasım ayında Instagram’da ‘Sağlıklı Yaşam Koçu’ diye geçen Erhan Hoca çıkmıştı karşıma. Kişiye uygun egzersiz ve beslenme listeleri vererek, Whatsapp üzerinden günlük raporlar alıp yönlendirmeler yaptığı bir online koçluk hizmeti bu. Hah! dedim aradığımı buldum ve 3 aylık üyelik satın aldım. Hocanın istediği plates topunu, ağırlıkları, detoks çayı malzemelerini aldım ve başladım programı takip edip, hocaya rapor vermeye. Bir müddet devam ettim, sonra Aralık ayında üst üste 2 kere Hollanda’ya seyahat ettim, düzen bozuldu derken yeni yılı hiçbir değişiklik olmadan 83 kilo karşıladım.
Ocak ayının bendeki özeti, azalsa da hala yüksek derecede kaygılı, iştahı aşırı açık, sigaraya yeniden başlamış, egzersize yada hayattaki bir çok şeye motive olmakta zorlanan, kendinden memnun olmayan bir insandan ibaret. Ama bu durumun da farkında olduğumdan bir çabalama endişesi de üzerine eklenmiş durumda. O dönem kediler ve hayatımıza yeni eklenmiş olan köpeğimiz Merlin, bir de okuduğum kitaplara sarılır durumdaydım.
Kasım ayında başlanan zayıflama yolculuğu yeni yıla girdiğimizde de sonuç vermeyince, kendimde bir değişiklik yapayım, belki yenilik iyi gelir diye düşünerek öneri üzerine Kadıköy’de Bir Nefes İstanbul diye bir yerde kaş kontürü ve kalıcı dipliner yaptırdım. Kaş kontüründen memnun kalsam da, diplinerın gözümde yarattığı etkiden hiç memnun kalmadım. ‘Şimdi bu ne alaka?’ demeyin, Erhan Hoca ile olan online koçluk deneyimini ilk deneyim sayıp, kalıcı makyajın istenilen etkiyi vermemesini ona ekleyin, yazının devamında bir çok ‘influencer’ın övdüğü şeyleri deneyimleyip, onlardan da aldığım sonuçları kişi ve kurum isimleriyle anlatacağım.
Sonra Şubat geldi. Pandeminin artık hissedilmeye başlayan etkisiyle eşimin 9 Şubat’taki doğumgünü için hediye olarak Volkswagen Arena’ya gelecek olan Stavroz konserine bilet aldım, Mart sonuna kardeşime sürpriz yaparak vizesiz gidilebilen Makedonya için ikimize bilet aldım, yine bu dönem Kartepe‘ye giderek hayatımda ilk defa bir kayak merkezine adım attım. Mart ayında bu sefer benim doğum günümde eşim Bostancı Gösteri Merkezi’ndeki Evgeny Grinko konserine bilet aldı.
Bu dönem aslında evin ve hayatımızın idaresini sağlayan gelirinden sorumlu olan eşimin çalıştığı hava yolu şirketinin alacağı kararları bilmediğimiz, bir çok şirketin işten çıkartmalara hatta batma sinyalleri vermeye başladığı, stresli de bir dönemdi. Felaketlere gebe olduğu belli olan bu dönem, ‘tamam o zaman dikkatli olup evde oturalım’ demek yerine yukarıda bahsettiğim konserlere gitmezsek, kardeşimle o seyahate çıkmazsam belki bir daha o fırsatları bulamayacağımı hatırlattı bana. (Burada hatırlatmak isterim ki, uzunca bir süre mücadele ettiğim anksiyete bozukluğu tedavisinin göbeğindeydim bunların olduğu dönem. Kalabalığa girmekten korkarken konserlere gitmeye, uçağa binmekten korkarken kendim seyahat planlamaya başlamamın sebebi sanıyorum kendi yarattığım korkuların yerini pandeminin yarattığı gerçek tehdit aldı ve fark ettim ki korkular geçsin diye beklerken hayat geçip gidecek ve bu hayatın bir alternatifi yok.
VE KARANTİNALAR BAŞLAR
Mart sonuna doğru ilk karantinalar başladı sanıyorum. Tam o dönemde Moda’da sokağa bırakılan Fatoş’u (köpek olur kendisi) mahallemizin hayvan koruyucusu Mine kısırlaştırmaya karar verip, ’10 gün evde bakılması lazım, sen üstlenir misin?’ diye sorunca karantinaya girişi evde 2 köpek ve 2 kediyle yaptık.
Sonrası Nisan, karantinada köpek gezdirme, 1.5 yıldır tamamlayamadığımız ev eksiklerini tamamlama, yemek yapma, kitap okuma, film izleme, normalde işi için sürekli İtalya’ya gidip gelmesi gereken eşin evde olması ve bunların pozitif etkisiyle pandemiye rağmen hayata dair umutlarımın artması şeklinde ilerledi. Ölümün, maddi ve manevi kayıpların bir anda yaşanabilecek olması gerçeği bu defa korkutmadı, aksine bana ‘o zaman günü en iyi şekilde yaşamalı’ düşüncesini geri getirdi.
Tam bu dönemde kendimi iyi hissederken Instagram sayfasındaki tüm eski içerikleri silerek, hayatımda yükselen dingin iyilik halini paylaşmaya başladım. Anlatmak, yanıt almak, paylaşmak zaman içinde beni hayata bağlayan en önemli kanal haline geldi.
MAYIS: YÜKSELİŞ BAŞLASIN
Bana bir güç kuvvet geldi! Tekrar tekrar başladığım sigarayı yine yerine elektronik sigara koyarak bırakıp, bıraktığım tarihi de koluma dövme yaptırdım (16 Mayıs).
Bir karantina tarihine denk gelen 27 Mayıs akşamı Merlin’i gezdirirken, dünyanın en çatlak sokak kedisi peşimize takılıp, 15 dk kadar bizimle yürüyüp eve geldi. Biz de adını Nefertiti’ye ithafen Titi koyarak kendisini hayatımıza kattık, yetmedi 29 Mayıs’ta Ağva‘nın bence en özel tatil köyü olan Woodyville‘e Titi’yi de alıp gittik. 2 gün diye gittik, 1 hafta kaldık. Koca tatil köyünde tüm hafta içi bir tek biz konakladığımız için adeta cennette bir hafta geçirmiş gibi olduk.
Ve bu tatile çıkmadan önce Mayıs başında terapistimin desteğiyle girdiğim Prozac’ı bırakma deneyimim, tatil öncesi ilacı tamamen kesme aşamasına gelmemle sonuçladı. Bir daha o korkuları yaşamamak için ömür boyu kullanmayı göze alırım dediğim antidepresan tamamen hayatımdan çıkmış, başta biraz bocalasam da anlaşılan onsuz yaşayabilecek kadar güçlenmiştim.
HAZİRAN: YENİ NORMAL
Şimdi geriye dönüp de bakınca çok da uzun bir süre değil, Mart sonundan Haziran başına kadar, yalnızca 2 ay süren sakinlikte yıllarca toplayamadığım gücü toplamışım. Kendimi bitkiye, hayvana, kitaba adamak, diğer her şey yok olunca çiçekçiden bir demet çiçek alıp bir vazo içinde masaya koymanın verdiği mutluluğu deneyimlemek, hayatımda ilk defa İstanbul’da bir baharda doğada olan biten tüm değişimleri fark edebilmek bana iyi gelmiş.
6 Haziran günü rahat batmasıyla bu sefer de burun dolgusu yaptırıp burnumu havaya kaldırtma amacıyla kendimi Bağdat Caddesi’ndeki Flora Klinik‘te buluyorum. Dolgu yapılıyor, kalan dolguyu 1 hafta sonra rötuş yapmak üzere bana veriyorlar, Kadıköy’e dönüp, bişiyler içelim diyoruz (çünkü mekanlar tekrar açılmış ve ilk defa gidecek cesareti buluyoruz.) Diyorum ki sigarayı bıraktım ama sadece içki yanında içmelik tütün alsak? Alıyoruz. Hem o dolgu burnumu sadece şişirdiğiyle kalıyor, hem de sigaraya yeniden başlamış oluyorum.
Ucu azıcık düşük ama zarif olan burnum, ucu azıcık düşük top gibi bir buruna dönüşüyor. Daha sonra evdeki dolgunun üzerine baktığımda bir de tarihi geçmiş dolgu uygulandığını görüyorum. Klinikle iletişime geçiyorum, neyse ki fiziken bir zarar görmüyorum, yaptığım ödemeyi iade ediyorlar. Dipliner ile yaşadığım hüsranın bir tık üstünü de burun dolgusu sebebiyle yaşıyorum ama maceramız burada sonlanmıyor:)
İŞ BAŞVURUSU
Hala Haziran ayındayız. Evden yaptığım freelance işler haricinde artık bir kurumun parçası olarak çalışacak gücü topladığımı düşünüyorum ve tesadüfen IDEA Universal Derneği‘ne part-time ekip arkadaşı aradıkları bir ilanla karşılaşıyorum. Gönderdiğim maillere yanıt alamayınca, bir şekilde dernek kurucusu Hayri Dağlı ile iletişime geçiyorum. Görüşmeler yapılıyor, sürdürülebilir kalkınma alanında çalışan bir Sivil Toplum Örgütü’nün bir parçası olma fikri içimi umutla dolduruyor.
Uzunca bir süre yanıt bekliyorum, Haziran & Temmuz o bekleyişle geçiyor ama beklediğim yanıt bir türlü gelmeyince bu sefer tüm hayatım boyunca yazları gidip uzun uzun kaldığım ama yıllardır bu ritüeli gerçekleştiremediğim anneanne evine gidiyorum Çınarcık’a, yanıma Merlin’i de alıp Ağustos başı. Bunun hemen öncesinde de zayıflama isteğiyle yeni bir adım atıp, eve her gün kalori hesabı yapılmış hazır yemek getiren Rafinera‘dan 15 günlük üyelik alıyorum. Ve tabii ki Çınarcık’a gidince o da yarım kalıyor, hala alacağım var kendilerinden.
Dernekten umudu kesmişken Çınarcık’tayken haber geliyor, tam zamanlı İletişim Koordinatörü pozisyonu teklif ediliyor. Full time çalışmayı hiç düşünmemiş olsam da iş beni çok heyecanlandırdığı için kabul ediyorum. İstanbul’a dönerek iş başı yapıyorum.
Tam işe alışma arifesindeyken eşimin ailesinin çok önceden planladığı aile tatili için önce Hollanda’ya, oradan Fransa’ya gidiyorum. Eşimin bir kız kardeşi var ve anne babaları çocukluklarından beri her yıl onları özel bir ‘aile tatili’ne götürürmüş. Bu geleneklerini hiç bozmadılar, içine çocuklarının partnerlerini de eklediler ve bu şekilde devam ediyorlar. 2021 tatilinin rezervasyonunu 1-2 gün önce yaptılar mesela. Bu arada eşimin ailesi zengin değil, orta halli bir aile ama öncelikleri daima aileden yana. Hollandalıların çoğunda olan bu güçlü aile bağından hala çok şey öğreniyorum.
Eylül başı İstanbul’a, işimin başına dönüyorum. Ofisin çok güzel bir bahçesi var, genelde oradan çalışıyoruz ve ben dahil herkes götürü işi almış gibi sigara içiyor. Tam 1 ay sonra, 2 Ekim tarihinde evdeki bütün tütün mamüllerini imha ederek, elektronik sigaraları ortadan kaldırarak sigarayı bırakıyorum ve sürekli bir şey tüttürme ihtiyacı olmadan yaşamaya başlıyorum, 14 yaşımdan beri ilk defa (daha önceki bırakmalarımda elektronik sigara kullandığımdan bahsetmiştim, tüttürme alışkanlığı devam edince normal sigaraya tekrar başlamanın bir zayıflık anına bağlı olduğu kanısındayım artık.)
Eylül ayına ek olarak, yukarıda bahsettiğim anneanne evine yazları ben gidemeyince haliyle eşim de hiç gidememiş, anneanne balkonunda, anneanne bahçesinden toplanan mis kokulu domateslerle edilen kahvaltıları, o evin sıcak, samimi rutinlerini deneyimleyememişti. Eylül’de bir hafta sonu birlikte gittik. İyi ki gitmişiz, anneannem o ev ve ekip biçtiği bahçesiyle baş etmek artık zor geliyor diye apartman dairesine taşındı yakın zamanda. Bilsem bu yaz daha uzun kalır, daha çok zaman geçirirdim orada…
Eylül toparlandı gitti işte, Ekim filan da gider bu gidişle
Bu süreçte dernekteki işimi seviyorum ama aynı zamanda işlerin yapılış biçimine, süreçlerin işleyişine adapte olmakta, ayak uydurmakta zorlanıyorum. Programlı ve organize çalışamazsam paralize olma ve sürekli iş düşünme gibi bir handikapım var. Acaba bu iş için uygun değil miyim, bu iş bana göre değil mi? diye düşünüyorum, bir yandan çalışmaya devam ediyorum.
Ofise gitmeden çalışma imkanı tanındığı için 8 Ekim tarihinde 4 günlüğüne Sığacık’a gidiyor ve kaçmak üzereyken saçlarından yakalıyoruz yazı. Denize girmek mükemmel ama aldığım kilolar sebebiyle kendimi çıplakken insan içinde hiç rahat hissetmiyorum. (Gitmeden hemen önce de yıllarca emek verip, bekleyip kendi rengine döndürdüğüm saçlarımı sapsarı boyatıyorum)
İstanbul’a dönüp bu sefer mide balonu ile zayıflama konusunu araştırıyorum. Üsküdar’da bir hastanenin başhekimi de olan bir cerrahtan randevu alıyorum ön görüşme için. Kendisi bana ‘kilo olarak sınırın altındasın ama istersen ameliyat da yapabilirim’ diyerek etik ve muhtemelen yasal bile olmayan bir teklifte bulununca aklım başıma geliyor.
Yeme ile olan ilişkimi bir türlü düzeltemediğimi terapistimle paylaşınca bana psikoloji alanında da eğitimli Uzman Diyetisyen Pırıl Duru‘yu tavsiye ediyor. 7 Kasım tarihine görüşme için randevu alıyorum, yaklaşık 2 saat süren görüşmeden Sezgisel Yeme konusuna giriş ve hangi gıda, hangi kombinasyonlarla, ne kadar tüketilirse ideal benzeri yönlendirmeler alıyorum. En başta bahsettiğim sağlıklı yaşam koçu gibi Pırıl hanım da günlük rapor istiyor, bir de 4 haftalık paket aldığımdan, sonrasında süreç hakkında konuşmak için 3 zoom görüşmesi planlama hakkım oluyor. Sonuç olarak bilin bakalım ne oluyor? Ben bunu da içselleştiremiyorum. Tek tesellim 2020 Ocak ayında 83, Kasım ayında 83,5 kiloyum. En azından kilo almamışım diye düşünürken sezgisel yeme fikrini manipüle etmem ve belki biraz da sigarayı bırakmanın verdiği etkiyle kilo almaya başlıyorum.
ARALIK AYI VE YILIN EN GÜZEL GELİŞMESİ
Doğaya kaçma fikriyle Kasım sonunda Kocaeli’ne gidiyoruz 1 haftalığına. Benim rüyalarıma giren, en net hatırladığım çocukluk hayallerimden biri araba kullanmak. Ehliyetimi 21 yaş civarı almış olsam da hiçbir zaman araba kullanmayı tam olarak öğrenecek fırsatım olmadı. Kocaeli’nde geçirdiğimiz bu bir haftada çocukluktan yetişkinliğe taşıdığım bir hayalimi gerçekleştiriyorum ve araba kullanmaya başlıyorum. Benim şansıma araba Kocaeli’ndeyken bozulma sinyalleri veriyor, İstanbul’da da bir kaç kere trafiğe çıktıktan sonra tamamen bozuluyor ve kendisini tamirciye bırakıyoruz (hala da geri alamadık.)
Bu arada dernekle yaşadığım uyum sorununu çözemeyeceğimi düşündüğümden bırakmak istediğimi bildiriyorum. Üst üste yığılan, uzun süre olduğu haliyle kalan küçük küçük işler içimde büyük bir sıkıntı haline geldiğinden, hayatta iş dışında hiçbir şey düşünemez hale geliyorum. Kitap okuyamıyorum, film izleyemiyorum, salonda otururken denize bakıp, müzik eşliğinde kahve içmek gibi rahatlamama yardımcı olacak, anda kalabileceğim hiçbir şeye odaklamıyorum. Kendimi aksi söylense de başarısız ve mutsuz hissediyorum. Bu da türlü zorlukla mücadele ettikten sonra tekrar sıkı sıkı sarıldığım hayatın tekrar ellerimden kaymasına sebep olabilecek gibi geliyor.
Çalıştığım 4.5 ayda bir sürü güzel insanla tanışıyor, bir çok şey öğreniyorum. Nihayetinde kısa ama bana çok şey katan bir deneyim oluyor.
Aralık ayının son günlerinde merdivenlerde ayağım kayıp düşünce yeni yıla acılı ve ağrılı, dünya yıkılsa bakımlı ve ojeli olan tırnaklarımın da bir çoğu kırık giriyorum. Neden? Çünkü herkesin aşırı övdüğü kalıcı ojeyi farklı zamanlarda 2 kere denemiş olmak tırnaklarımı aşırı zayıflatmış. Kıyafet vs alış-verişi bütçelerini güya kendime mutlu edecek uygulamalara/hizmetlere yatırıp bayağı hüsran yaşıyorum. Ha bir de yeni yıla 91.6 kilo girerek kişisel rekorumu kırıyorum.
KISACA 2020 EN’LERİ
- En sevdiğim Kitap: Kendin Olmanın Dayanılmaz Hafifliği
- En çok güldüren film: Dinner for Schmucks
- Seyir keyfi yüksek dizi: Hollywood
- Mutlu eden rutin: Kahve eşliğinde sabah yürüyüşleri
- Kendimde keşfettiğim ve üzerine çalıştığım: Düzen takıntısı
- Alınan dersler: Kalıcı oje, burun dolgusu gibi uygulamalar yerine kendin için daha güzel şeyler yapabilirsin.
DEĞİŞİMİN YILI 2021
- Öncelik: normal kilolara dönmek. Aksiyon (Günde 10.000 adım, min 2 lt su, 16:8 aralıklı oruç, şekersiz ve alkolsüz bir hayat düzenini oturtmaktan oluşan plan) alındı, konu hakkında planlarım var. Psikolojik boyutunu anlamak için Aşırı Yemeyi Yenmek isimli ‘kanıtlanmış kendini durdurma rehberi’ni okuyorum,
- Günlük hayatımın içine DUOLİNGO üzerinden eşimin anadili olan Flemenkçe kursunu tekrar dahil etmeyi,
- Kitap okumak, müzik dinlemek, yazmak, hayvanlarla ve doğayla ilgilenmek, online konserler/oyunlar izlemek, faydalı zoom etkinliklerine katılmak, bunları yaparken de ayaklarımın üzerinde durabilecek, kimseye muhtaç olmayacak kadar para kazanmayı planlıyorum.
- Bir de araba kullanmayı tam kıvırırsam eğer, kendimin, hayvanlarımın ve sevdiklerimin de sağlığı yerindeyse 2021 ömrümün kendimi en iyi tanıdığım, başkalarının düşüncelerini hesaba katmadan kendim için yaşadığım altın yılı olabilir, o potansiyeli görüyorum kendisinde.
Yaşadıklarımı çok yorumlamadan, kronolojik sırayla, hem kendime bir özet, hem de içinde ilginizi çeken konular varsa eğer üzerine konuşabiliriz diye düşünerek yazdım.
Son olarak, kulağa ne kadar klişe gelse de 2020’de sürekli aklıma gelen, yılın yıldız cümlesi seçebileceğim bir şarkı sözü var:
Korkarak yaşıyorsan sadece hayatı seyredersin
Herkese hayallerine ve kendine sıkı sıkı tutunacağı bir yıl dilerim ♥
Merhabalar Nil hanım öncelikle yazınızı gözyaşlarımla okuduğumu belirtmek istiyorum. Yaşadıklarınızı hemen hemen aynı yollardan geçmiş olduğumuz için o kadar derinden hissettim ki instagramda karşıma nasıl çıktığınızı unuttum ve bunun da bir tesadüf olmadığına ikna oldum. Normalde blogları sonuna kadar okuyamam ama sizin bu son yazınızı tane tane okudum ve tuhaf bir bağ kurdum sizinle, hayalimde bir gün yaşamak istediğim semtte oturuyor olmanıza da gıpta ile bakıyorum 🙂 Bir gün sohbet etme fırsatı bulabilirsek çok mutlu olurum tanışmak isterim sizinle ben de Avrupa yakasında oturuyorum edebiyat öğretmeni ve öğretim görevlisiyim mekanlar açılınca sizin için de uygun olursa Kadıköy’de:) bir kahve içeriz belki bir gün
İrem hanım ne kadar mutlu oldum yorumunuzu okuyup, ortak paydalarda buluştuğumuzu görünce anlatamam. Moda’ya yolunuz düşerse seslenmenizi bekliyorum, kahveler benden:) Görüşmek dileğiyle, sevgiler.