• Gizilik politikası atlasyourself.com
  • Hakkımda
  • Home
  • İletişim

Atlasyourself Atlasyourself

Nil Alpar Bosma

PODCAST

Kendini Yaşama Cesareti artık Youtube’da!

Oku
PODCAST

Kendini Yaşama Cesareti Podcast

Oku
İzlemeye Değer YAŞAM

Kadın Öykülerini Konu Alan Diziler

Oku
YAZ KÖŞESİ

Bir an önce yapmak istediklerim listesi

Oku
SEYAHATLER & DENEYİMLER GEZİ TÜRKİYE

Türkiye’de köpekle tatil yapmak

Oku

Yurt Dışında Yaşam

Yurt Dışında Yaşam

Geziler

Geziler

Yaşam

Yaşam

Portekiz’e Dair Her Şey

Portekiz’e Dair Her Şey
Podcast atlasyourself

Kendini Yaşama Cesareti artık Youtube’da!

in PODCAST on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Apple Podcasts ve Spotify‘dan sonra “Kendini Yaşama Cesareti” podcast serisine artık Youtube üzerinden de ulaşabilirsiniz. İlgili bağlantıları aşağıda bulabilirsiniz. Yeni bölümlerden haberdar olmak için abone olmayı unutmayın. Benim kanalım

kendine yaşama cesareti podcast cover

Kendini Yaşama Cesareti Podcast

in PODCAST on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Hayatın ne kadarı şans, ne kadarı seçimlerden oluşuyor? Kolay olanı değil de hemen her koşulda kendimizi seçmek mümkün mü? Yapamazsın denilen şeyler başkalarının kendi çaresizlikleri olabilir mi? Bu podcastte benim hikayem eşliğinde kader gibi lanse…

Devamını Oku

Kadın Öykülerini Konu Alan Diziler 1

Kadın Öykülerini Konu Alan Diziler

in İzlemeye Değer YAŞAM on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Bu zamana kadar izlerken en çok keyif aldığım, ilham veren diziler kadın hikayeleri anlatan diziler oldu. İzlerken yormayan, keyifle akan giden, her birini ayrı sevdiğim dizilerden oluşan listemi sizlerle de paylaşmak istiyorum. Bu 8 dizinin…

Devamını Oku

Bir an önce yapmak istediklerim listesi 2

Bir an önce yapmak istediklerim listesi

in YAZ KÖŞESİ on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Bu blogun en çok okunan yazılarından biri buradaki Ölmeden Önce Yapılacaklar Listesi. 2018 yılında 28 yaşındayken yazıp paylaşmışım, en son 2020 yılında tam pandemi öncesi de editlemişim. O sürede hem ben değiştim, hem de tüm…

Devamını Oku

Türkiye'de köpekle tatil yapmak 3

Türkiye’de köpekle tatil yapmak

in SEYAHATLER & DENEYİMLER GEZİ TÜRKİYE on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Pandeminin 1. yılında, 4 Mart 2021 tarihinde, 2 yaşındaki 15 kiloluk Border Collie kırması köpeğimiz Merlin ile beraber 20 gün sürecek bir yolculuğa çıktık. Otel rezervasyonlarımızı yoldayken yaptık, bu süreçte çok şey öğrendik. Bu yazıda…

Devamını Oku

2020 Z Raporu 4

2020 Z Raporu

in YAZ KÖŞESİ YAŞAM on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

2020’ye girerken ‘2020 Bizim Yılımız Olsun’ diye bir yazı yazıp paylaşmıştım. Aradan biraz zaman geçip de 2020’nin tarihte kara bir yıl olarak anılacağı anlaşılınca da silmiştim o yazıyı, gezegen olarak verdiğimiz sınavın yanında çok küçük…

Devamını Oku

anksiyetebozuklugu

Anksiyete Bozukluğu, Terapi Süreci ve Prozac Günlüğü

in YAŞAM YAZ KÖŞESİ on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Nasıl anlatsam, nerden başlasam? Bu yazıyı okumaya geldiysen eğer muhtemelen sen de aynı dertten muzdaripsin. Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar diyerek anksiyete bozukluğu ile verdiğim sınavı olduğu gibi aktarmaya çalışacağım. Başlarken ilk tavsiyem kendini…

Devamını Oku

gocmenkadinlarportekiz

İstanbul’dan Lizbon’a Uzanan Göç Deneyimi

in YURT DIŞINDA YAŞAM on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Not: Bu post, Instagram’da paylaşılmak üzere hazırlanmaya başlanmış, uzun olacağı için buradan da paylaşılmıştır. Bu seriyi hazırlamaktaki amacım eski bir göçmen kadın olarak yaşadıklarımı paylaşmak, kendim için burada da (Instagram’dan bahsediyorum) bir Portekiz albümü oluşturmaktı….

Devamını Oku

doguekspresi1

Doğu Ekspresi Yolculuğu ve Kars Gezisi

in SEYAHATLER & DENEYİMLER TÜRKİYE on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Herkes gibi benim de fotoğrafları gördükçe deneyimlemek istediğim ama bilet bulma sıkıntısını bildiğimden çok da heveslenmediğim bir yolculuktu Doğu Ekspresi. Sonuç olarak niyetlenip bilet bakmaya başlayınca şansımız yaver gitti ve Kasım ortasında zorlanmadan (muhtemelen sezon…

Devamını Oku

buyuksorularakisayanitlar

STEPHEN HAWKİNG’İN UFUK AÇAN SON KİTABI: BÜYÜK SORULARA KISA YANITLAR

in Okumaya Değer YAŞAM on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Son zamanlarda okuduğum psikoloji, kişisel gelişim, klasikler, çok satanlar eskisi kadar ilgimi çekmiyor, öğrenilecek daha çok şey var diye düşünürken karşıma çıktı Büyük Sorulara Kısa Yanıtlar ve uzun zamandır ilk defa uzun süre okuduğum bir…

Devamını Oku

rodosgezirehberi

İSTANBUL’DAN RODOS’A NASIL GİDİLİR? – RODOS GEZİ NOTLARI

in GEZİ YUNANİSTAN on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Haziran ayında hayatımda ilk defa Yunan topraklarına ayak basmak üzere plan yaptım ve Rodos’a gitmeye karar verdim. İstanbul’dan Rodos’a direkt uçuş olmadığından ilk önce Rodos’a seferi olan bir Türk limanına gitmem gerekiyordu. Yaptığım araştırmalar sonucunda…

Devamını Oku

üniversiteöğrencilerineişönerileri

ÖĞRENCİYKEN YAPILABİLECEK İŞLER

in Denemeye Değer YAŞAM on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Lise bitip, üniversite hayatı başlayıp da masraflar artınca bir çok gencin en temel problemi para oluyor. Aileler liseye nazaran daha çok destek olsalar bile büyümenin getirdiği sorumluluklar, hayatın içinde sosyal olarak daha aktif olmak, okul…

Devamını Oku

YURT DIŞINDAN TÜRKİYE'YE GERİ DÖNMEK 5

YURT DIŞINDAN TÜRKİYE’YE GERİ DÖNMEK

in YURT DIŞINDA YAŞAM on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Gitmek mi zor kalmak mı? Bu sorunun cevabının kişiden kişiye değiştiğini gördüm yıllardır. İnsan neden gitmek ister? Komşunun çimeni her zaman daha mı yeşil görünür? Yurt dışında yaşamanın ne gibi zorlukları/avantajları var? Biz iki senelik…

Devamını Oku

cochem gezi notları

REICHSBURG KALESİ GÖLGESİNDE BİR ŞEHİR: ALMANYA COCHEM

in ALMANYA GEZİ on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Reichsburg Kalesi ile konuya girmemin sebebi Orta Çağı yoğun bir şekilde hissedebileceğiniz bu şehirde kalenin gösterişli bir şekilde en yüksek noktadan size kendini göstermesi. ‘’Nerede bu Cochem? Nasıl gidilir?’’ gibi sorular aklınıza takılabilir. Adını gitmeden…

Devamını Oku

alsas loren şarap yolu colmar

ALSAS-LOREN ŞARAP YOLU: RIQUEWIHR, COLMAR

in FRANSA GEZİ on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Fransa’nın Strasbourg şehrinden başlayıp Colmar‘a kadar uzanan meşhur Alsas-Loren şarap yolunu gemiyle gittiğimiz için karış karış gezemesem de birbirine benzeyen bu kasabalarla ilgili genel bilgi vermek ve görme fırsatım olan yerlerden size kısaca bahsetmek isterim. Alsas-Loren…

Devamını Oku

chia ve cennet hurmalı tatlı tarifi

Cennet hurmalı chialı yoğurtlu tatlı

in GURME Vegan on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Geçtiğimiz günlerde mutfak masasındaki meyve sepetinin içinde yanında bir tane nar ile kaderine terk edilmiş 5-6 tane cennet hurması (trabzon hurması da deniyor) ile ne yapabilirim diye düşünürken evde her yoğurdu biraz balla tatlıya çevirebilecek…

Devamını Oku

japonların mutluluk sırrı ikigai

Kitap Önerisi: Ikigai, Japonların Uzun ve Mutlu Yaşam Sırrı

in Okumaya Değer YAŞAM on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Güzel tasarımı ve okuyucuyu sürükleyen tarzıyla Ikigai için mutluluğun el kitabı demek abartı olmaz. Japon kültüründeki bu anlayışa göre her insanın sahip olduğu bir ikigai vardır. Yataktan kalkıp güne hevesle başlamalarını sağlayacak ikigai’si olan insanların…

Devamını Oku

romantik ren parkuru turu

Romantik Ren Nehri ve Mosel Turu

in ALMANYA GEZİ HOLLANDA on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

AVRUPA’YA FARKLI BİR BAKIŞ: NEHİR TURLARI Genellikle yaşlı turistlerin tercih ettiği, büyük Cruise gemilere oranla daha samimi, daha ev gibi hissettiren nehir gemilerindeki turlarda nelerle karşılaşabilirsiniz? Şu ana kadar büyük cruise gemileri ile seyahat etme…

Devamını Oku

Dünyanın Tarihi 6

Dünyanın Tarihi

in YAŞAM on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Bir kaç gün önce dinazor müzelerinden bir tanesinin fotoğraflarına bakarken aklıma takıldı, dinazorlar dünya var olduktan ne kadar zaman sonra ortaya çıktılar? Öncesinde tam olarak neler oldu? Fark ettim ki biraz fikrim  ve bilgim var…

Devamını Oku

sebzeli domates çorbası tarifi

Sebzeli ve Köfteli Domates Çorbası Tarifi

in Dünya Mutfağı GURME on Paylaş Facebook Twitter Pinterest Email

Geçtiğimiz aylarda Hollanda’da eşimin ailesini ziyarete gittik. Kayınpederim güzel yemek pişirir, o gün de domates çorbası pişirmiş, mutfaktan gelen mis gibi kokudan anlıyorum. Çorbalar önümüze geldi, kıvamı oldukça yoğun ve içinde minik köfteler var. İlk…

Devamını Oku

← Onceki yazi

Instagram

atlasyourself

atlasyourself
Acımızı paylaşıyorlar. Derdimize ortak ve der Acımızı paylaşıyorlar.
Derdimize ortak ve derman olmak için çalışıyorlar.
Umursuyorlar.
Yaşatmak için kendilerinden veriyorlar.  Doğaları buna uygun olduğu için eğitilebiliyorlar. Bizimle yaşamak, bizim onları yaşatmamız, onların bizi yaşatması, doğalımız bu.  Ülke olarak yaşadığımız en büyük felaketlerden birinde yanımızda olanlar ve olmayanları hatırlamak boynumuzun borcu.  Borçlu, bopborçluyuz.
Jean-Paul Sartre’nin Huis Clos oyununda şöyle Jean-Paul Sartre’nin Huis Clos oyununda şöyle bir söz geçer: L'enfer c'est les autres/Cehennem Başkalarıdır.  Sartre’ın kendisi o cümleyi şöyle açıklar:  “Cehennem başkalarıdır” hep yanlış anlaşıldı. Başkalarıyla olan ilişkilerimizin her zaman zehirli olduğunu, onların her zaman cehennemi ilişkiler olduğunu kastettiğim zannedildi. Oysa demek istediğim bambaşka bir şey. Demek istediğim, eğer başkalarıyla olan ilişkiler çarpık ve kirli ise o halde başkası ancak cehennem olabilir. Neden mi? Çünkü temelde diğer insanlar, kendi hakkımızdaki fikrimizin oluşum sürecinde en önemli yeri işgal ederler. Kendimizi düşünürken kendimizi tanımaya çalışırken temelde başkalarının bizimle ilgili hâlihazırda sahip olduğu bilgileri kullanırız. Kendimizi, başkalarının sahip olduğu, kendimizi yargılamamız için bize verdikleri araçlarla yargılarız. Kendimle ilgili ne söylersem söyleyeyim, her zaman başkalarının yargısı buna dâhildir. Bu da demek oluyor ki eğer ilişkilerim kötüyse kendimi tamamen başkalarına bağımlı kılarım. Ve böylece gerçekten de cehennemde olurum. Ve dünyada başkalarının yargılarına fazlasıyla bağımlı oldukları için cehennemde olan çok fazla insan var. Ancak bu hiçbir şekilde başkalarıyla ilişki kuramayacağımız anlamına gelmez. Bu sadece diğer herkesin her birimiz için ne kadar önemli olduğunu gösterir.”  Bu cepte. Ferhan Şensoy’un Rum Memet kitabında da şöyle bir cümle geçer:  “Herkes aptal olsaydı belki çok daha huzurlu olacaktı herşey, yalnızca kimilerinin aptal olması dengeyi bozuyor.”  Birlikte düşünmek için iki mükemmel alıntı🤌
İstanbul’da kar haberleri çıktığında aklı İstanbul’da kar haberleri çıktığında aklımıza hep 2016 kar yağışı gelir, Moda’daydık. Hans evin bir numarası olmuştu.  Hans bize nasıl gelmişti?
Türkiye’ye geri dönüp, yeni işlerimize başlamıştık (öncesinde neler olduğu podcast konusu). Hans’ın sahiplendirme ilanına denk geldim. Bir kedi sahiplenmiştik, ikinciye gerek yok dedi Jelmer. O uçarken, ben ofisteyken herrr gün sahiplendirme ilanını gönderdim ona. En sonunda tamam dedi, gidelim alalım pansiyonunda kaldığı veterinerden.  Gittik. Kocaman bir sarman, şaşkın bakıyor kafesten. Önceki sahipleri taşınırken sokağa bırakmış, hamileymiş sahibi, istememiş onu da götürmek. Hans günlerce ağlamış bıraktıkları yerde ta ki gönüllüler (iyi ki varlar. Dernek yerine gönüllü desteklemenin önemi) alıp da sahiplendirmek için pansiyona koyana kadar.  Kafesten çıkardık, kucağıma aldım ama boynunda kocaman balon olmuş bir yara! Jelmer dedi ki bu hayvan hasta. Dedim iyileştiririz.  Scooterımız vardı o zaman, onunla gitmiştik veterinere. Karnesini aldım, sen git dedim Jelmer’a. Biz taksiyle geliriz.  Taksiyle eve gittik. Bahçe katında yaşadığımızdan Hans dışarı çıkabildiği, yatak odasına almadığımız için bazı geceler üst kat komşumuzda kaldığı bir hayat yaşıyordu.  Lizbon’a gitmemiz kesinleşince sokak kızı olan kardeşini Moda’da büyük bir şans sonucu sahiplendirdik önce.  Sonrası yine bişeyler bişeyler ve kaydırınca 2. fotoğrafta Hans’la Lizbon’da @lxfactory girişindeyiz.  Sonuç olarak birlikte 5 ülke gördük. Otellerde kaldık, Hans’da bizimle 2 sene Lizbon’da yaşadı.  Ve sonuncu fotoğraf bu akşamdan (çooook fotoğraf var ama hepsini yeri geldikçe, podcastte anlattıkça @kendiniyasamacesaretipodcast hesabında) paylaşacağım ileride.  Kar yağarsa Hans’ı bahçeye indireceğim, onun haberi yok ama benim ona sözüm var.  Duygusallığımın burada sonuna geliyoruz. Havalar böyle soğuduğunda bütçenizden ayırıp sokak hayvanlarını beslemeyi unutmaz, hatta alışkanlık haline getirirseniz ne güzel olur. Hayatta kalmaları kolaylaşır diyerek de bitiriyorum🧡  Son foti de sürprizli.
“Fakat sabah kalkması
çok ciddi bir angarya.”
Kendini Yaşama Cesareti’nin 8. bölümü yayın Kendini Yaşama Cesareti’nin 8. bölümü yayında!  Fotoğrafta yazım aşamasında dizimin dibinde oturarak destek, kayıt aşamasında da kavga ederek, ani deparlar atarak, üstüme zıplayarak köstek olan ekip var.  Bu bölüm hiç planlamadığım şekilde gelişti. Bazı iç döküşler yaşandı, nutuklar atıldı, bazı konular tekrar edildi. Yayınlasam mı yayınlamasam mı derken de şu an bunları anlatmam gerekiyor demek ki diyip paylaştım gitti!  Biraz kendi kendimi eleştirmemle düelloya girmiş oldum ama neyse ki artık benim de kılıcım var🗡️  #kendiniyaşamacesareti #kendiniyaşamacesaretipodcast
Durduk yere pozitif titreştik💓 Durduk yere pozitif titreştik💓
Hazır yeni bölümü yazmaya oturmuşken, bir ön Hazır yeni bölümü yazmaya oturmuşken, bir önceki bölümde gün batımında koyda çalmaya başlayan şarkının Koop Island’ın Island Blues’u değil de Oi Va Voi’nin Refugee şarkısı olduğunu buradan da duyurayım. Geçenlerde hikayelerde bahsetmiştim, o dönem yazdığım bir yazıya -henüz koya gitmeden- attığım başlık şöyleydi “Fonda Koop Island Blues olsun okurken rica ederim”, halbuki koyda çalan şarkıyı o gün ilk defa duymuştum ve evet Island Blues’dan çok daha fazla etkilemişti beni. Azıcık düşününce hatırladım.  Hafıza insanı yanıltabiliyor bazen ama işte yazı, hep orada. Yazdıklarım olmasa da anlatabilirdim belki ama hatırımda kalan kadarıyla olurdu, hafızamın yetmediği, kafamın karıştığı yerde kayıt altına alınanlar giriyor devreye ve ben bunu çok seviyorum.  O zaman buyrun size sözleriyle Refugee. Ben yeni bölümü yazmaya dönüyorum✍️  “You ask me
Why it is I come to you
When someone else is just as good
I asked them but they said the same
Didn't even ask my name
Explain to me 
Just what it is you have to lose 
Take a minute in my shoes 
Don't you feel like you've paid your dues 
Already
I'll show you
That all our fates are so entwined
Don't lose your faith in humankind 
Just don't forget my state of mind
Is fragile
Together
We can enjoy the taste of dignity 
As long as you believe in me 
I'll show you my reality 
I've seen a few
You ask me
Why it is I come to you
When someone else is just as good
I asked them but they said the same
Didn't even ask my name
There's another refugee”
Bir kahvaltı hikayesi🥑 Bir kahvaltı hikayesi🥑
İkinci el aldığım, en az iki beden büyük gel İkinci el aldığım, en az iki beden büyük gelmesine rağmen severek giydiğim kırmızı pantolonum ve bebekken sokağa atılan yol arkadaşım Merlin’le birlikte “seni neler besler, bize de anlatsana biraz” talebine yanıt vermek istiyorum. Her şeyi anlatamam belki ama söyleyecek bir iki bişiyim var:  İyi görünmeyi, giydiklerimin içinde kendimi iyi hissetmeyi çok seviyorum ama çok nadir kıyafet satın alıyorum. Bedenimle kavga etmeyi bıraktım, olduğu haline şükrederek yaşıyorum. Çok makyaj malzemem, cilt bakım ürünüm yok. Çok kafa yormadan, çok para harcamadan rutinde kullandığım ve memnun kaldığım ürünler var. Maniküre pediküre gitmeyi, “temiz ve düzenli” hissetmeyi seviyorum. Eskiden saçlarımı boyatırdım, şimdi beyazlar kendini gösterene kadar doğal halinin keyfini çıkarıyorum.  Barlara gitmeyi çok severim. Eskiden paramı alkole de harcardım ama artık bütçemi alkole harcamıyorum. Arkadaşlarımla barlara gitmeye devam ediyorum ama. Konserlere, etkinliklere gitmeyi oldum olası çok sevdim. Ayıracak bütçem olmadı son zamanlara kadar ama gençliğim etkinliklerde çalışarak geçtiğinden seçerek olmasa da bir çok güzel performansı izleme şansı da buldum.  Gelelim bugüne. 
İstanbul gibi, her türlü olumsuzluğa rağmen çoğu -maalesef- bir biradan ucuz olan etkinliğe ev sahipliği yapan bir şehirde yaşıyoruz.  Kendi imkanlarımla evde oturup okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, bir kafede kahve içerken sağı solu dinlediğim, oturup ajandama yazdığım “beslenme” yolculuğuma bir yenisini ekledim 2022’de. Etkinlikler girdi hayatıma. İyi bir kot pantolonum, farklı farklı kazaklarım falan yok, oturup kadehlerce içki de içmiyorum dışarıda artık ve etkinlik takip ediyorum. Hayata karışıyorum. Böyle besleniyorum.  Yemek yapmayı, kendime ve hayvanlara bakmayı, ilişkileri idare etmeyi, dünyanın herhangi bir yerinde yolumu bulmayı, bozmayı, yapmayı, kendimi yaratmayı ve yaşatmayı bir şekilde öğrendim.  Podcast yapıyorum şimdi. Hayatımın en önemli yolculuğu ve bir de elime geçen bütçeden ne artarsa onunla herhangi bir yerde herhangi bir sahnede sergilenenleri izliyorum. Kendime ve bütçeme uyanları seçiyorum yani.  Bu konu uzun. Şu an gündemimde olanları bu posta ekledim. Sonra devam ederiz🌈
Takip Et

Hakkımda

Atlasyourself Çocukken okuduğu kitaplardan ‘hayatta her şey mümkün’ mesajını aldığından beri hobi olarak kendi sınırlarını zorluyor. Paylaşmaya değer gördüğü konular hakkında yazmaktan, yeni yerler keşfetmekten, yemek yapmaktan, hayvanlarla zaman geçirmekten keyif alıyor. Evli ve sokaktan sahiplendiği üç kedisi bir köpeği var. Farklı ülkelerde (en son 2 sene Lizbon'da) yaşadıktan sonra Mart 2019'da İstanbul'a döndü, keyfini çıkartıyor. more

En Çok Okunanlar

  • Evde yapmayı deneyin: Lynchburg LemonadeEvde yapmayı deneyin: Lynchburg Lemonade
  • Kuveyt'te yaşam ve Kuveyt'te çalışmakKuveyt’te yaşam ve Kuveyt’te çalışmak
  • Ölmeden önce yapılacaklar listesi 2022Ölmeden önce yapılacaklar listesi 2022
  • Evde Mojito nasıl yapılır?Evde Mojito nasıl yapılır?

Haber Bülteni

Instagram

atlasyourself

atlasyourself
Acımızı paylaşıyorlar. Derdimize ortak ve der Acımızı paylaşıyorlar.
Derdimize ortak ve derman olmak için çalışıyorlar.
Umursuyorlar.
Yaşatmak için kendilerinden veriyorlar.  Doğaları buna uygun olduğu için eğitilebiliyorlar. Bizimle yaşamak, bizim onları yaşatmamız, onların bizi yaşatması, doğalımız bu.  Ülke olarak yaşadığımız en büyük felaketlerden birinde yanımızda olanlar ve olmayanları hatırlamak boynumuzun borcu.  Borçlu, bopborçluyuz.
Jean-Paul Sartre’nin Huis Clos oyununda şöyle Jean-Paul Sartre’nin Huis Clos oyununda şöyle bir söz geçer: L'enfer c'est les autres/Cehennem Başkalarıdır.  Sartre’ın kendisi o cümleyi şöyle açıklar:  “Cehennem başkalarıdır” hep yanlış anlaşıldı. Başkalarıyla olan ilişkilerimizin her zaman zehirli olduğunu, onların her zaman cehennemi ilişkiler olduğunu kastettiğim zannedildi. Oysa demek istediğim bambaşka bir şey. Demek istediğim, eğer başkalarıyla olan ilişkiler çarpık ve kirli ise o halde başkası ancak cehennem olabilir. Neden mi? Çünkü temelde diğer insanlar, kendi hakkımızdaki fikrimizin oluşum sürecinde en önemli yeri işgal ederler. Kendimizi düşünürken kendimizi tanımaya çalışırken temelde başkalarının bizimle ilgili hâlihazırda sahip olduğu bilgileri kullanırız. Kendimizi, başkalarının sahip olduğu, kendimizi yargılamamız için bize verdikleri araçlarla yargılarız. Kendimle ilgili ne söylersem söyleyeyim, her zaman başkalarının yargısı buna dâhildir. Bu da demek oluyor ki eğer ilişkilerim kötüyse kendimi tamamen başkalarına bağımlı kılarım. Ve böylece gerçekten de cehennemde olurum. Ve dünyada başkalarının yargılarına fazlasıyla bağımlı oldukları için cehennemde olan çok fazla insan var. Ancak bu hiçbir şekilde başkalarıyla ilişki kuramayacağımız anlamına gelmez. Bu sadece diğer herkesin her birimiz için ne kadar önemli olduğunu gösterir.”  Bu cepte. Ferhan Şensoy’un Rum Memet kitabında da şöyle bir cümle geçer:  “Herkes aptal olsaydı belki çok daha huzurlu olacaktı herşey, yalnızca kimilerinin aptal olması dengeyi bozuyor.”  Birlikte düşünmek için iki mükemmel alıntı🤌
İstanbul’da kar haberleri çıktığında aklı İstanbul’da kar haberleri çıktığında aklımıza hep 2016 kar yağışı gelir, Moda’daydık. Hans evin bir numarası olmuştu.  Hans bize nasıl gelmişti?
Türkiye’ye geri dönüp, yeni işlerimize başlamıştık (öncesinde neler olduğu podcast konusu). Hans’ın sahiplendirme ilanına denk geldim. Bir kedi sahiplenmiştik, ikinciye gerek yok dedi Jelmer. O uçarken, ben ofisteyken herrr gün sahiplendirme ilanını gönderdim ona. En sonunda tamam dedi, gidelim alalım pansiyonunda kaldığı veterinerden.  Gittik. Kocaman bir sarman, şaşkın bakıyor kafesten. Önceki sahipleri taşınırken sokağa bırakmış, hamileymiş sahibi, istememiş onu da götürmek. Hans günlerce ağlamış bıraktıkları yerde ta ki gönüllüler (iyi ki varlar. Dernek yerine gönüllü desteklemenin önemi) alıp da sahiplendirmek için pansiyona koyana kadar.  Kafesten çıkardık, kucağıma aldım ama boynunda kocaman balon olmuş bir yara! Jelmer dedi ki bu hayvan hasta. Dedim iyileştiririz.  Scooterımız vardı o zaman, onunla gitmiştik veterinere. Karnesini aldım, sen git dedim Jelmer’a. Biz taksiyle geliriz.  Taksiyle eve gittik. Bahçe katında yaşadığımızdan Hans dışarı çıkabildiği, yatak odasına almadığımız için bazı geceler üst kat komşumuzda kaldığı bir hayat yaşıyordu.  Lizbon’a gitmemiz kesinleşince sokak kızı olan kardeşini Moda’da büyük bir şans sonucu sahiplendirdik önce.  Sonrası yine bişeyler bişeyler ve kaydırınca 2. fotoğrafta Hans’la Lizbon’da @lxfactory girişindeyiz.  Sonuç olarak birlikte 5 ülke gördük. Otellerde kaldık, Hans’da bizimle 2 sene Lizbon’da yaşadı.  Ve sonuncu fotoğraf bu akşamdan (çooook fotoğraf var ama hepsini yeri geldikçe, podcastte anlattıkça @kendiniyasamacesaretipodcast hesabında) paylaşacağım ileride.  Kar yağarsa Hans’ı bahçeye indireceğim, onun haberi yok ama benim ona sözüm var.  Duygusallığımın burada sonuna geliyoruz. Havalar böyle soğuduğunda bütçenizden ayırıp sokak hayvanlarını beslemeyi unutmaz, hatta alışkanlık haline getirirseniz ne güzel olur. Hayatta kalmaları kolaylaşır diyerek de bitiriyorum🧡  Son foti de sürprizli.
“Fakat sabah kalkması
çok ciddi bir angarya.”
Kendini Yaşama Cesareti’nin 8. bölümü yayın Kendini Yaşama Cesareti’nin 8. bölümü yayında!  Fotoğrafta yazım aşamasında dizimin dibinde oturarak destek, kayıt aşamasında da kavga ederek, ani deparlar atarak, üstüme zıplayarak köstek olan ekip var.  Bu bölüm hiç planlamadığım şekilde gelişti. Bazı iç döküşler yaşandı, nutuklar atıldı, bazı konular tekrar edildi. Yayınlasam mı yayınlamasam mı derken de şu an bunları anlatmam gerekiyor demek ki diyip paylaştım gitti!  Biraz kendi kendimi eleştirmemle düelloya girmiş oldum ama neyse ki artık benim de kılıcım var🗡️  #kendiniyaşamacesareti #kendiniyaşamacesaretipodcast
Durduk yere pozitif titreştik💓 Durduk yere pozitif titreştik💓
Hazır yeni bölümü yazmaya oturmuşken, bir ön Hazır yeni bölümü yazmaya oturmuşken, bir önceki bölümde gün batımında koyda çalmaya başlayan şarkının Koop Island’ın Island Blues’u değil de Oi Va Voi’nin Refugee şarkısı olduğunu buradan da duyurayım. Geçenlerde hikayelerde bahsetmiştim, o dönem yazdığım bir yazıya -henüz koya gitmeden- attığım başlık şöyleydi “Fonda Koop Island Blues olsun okurken rica ederim”, halbuki koyda çalan şarkıyı o gün ilk defa duymuştum ve evet Island Blues’dan çok daha fazla etkilemişti beni. Azıcık düşününce hatırladım.  Hafıza insanı yanıltabiliyor bazen ama işte yazı, hep orada. Yazdıklarım olmasa da anlatabilirdim belki ama hatırımda kalan kadarıyla olurdu, hafızamın yetmediği, kafamın karıştığı yerde kayıt altına alınanlar giriyor devreye ve ben bunu çok seviyorum.  O zaman buyrun size sözleriyle Refugee. Ben yeni bölümü yazmaya dönüyorum✍️  “You ask me
Why it is I come to you
When someone else is just as good
I asked them but they said the same
Didn't even ask my name
Explain to me 
Just what it is you have to lose 
Take a minute in my shoes 
Don't you feel like you've paid your dues 
Already
I'll show you
That all our fates are so entwined
Don't lose your faith in humankind 
Just don't forget my state of mind
Is fragile
Together
We can enjoy the taste of dignity 
As long as you believe in me 
I'll show you my reality 
I've seen a few
You ask me
Why it is I come to you
When someone else is just as good
I asked them but they said the same
Didn't even ask my name
There's another refugee”
Bir kahvaltı hikayesi🥑 Bir kahvaltı hikayesi🥑
İkinci el aldığım, en az iki beden büyük gel İkinci el aldığım, en az iki beden büyük gelmesine rağmen severek giydiğim kırmızı pantolonum ve bebekken sokağa atılan yol arkadaşım Merlin’le birlikte “seni neler besler, bize de anlatsana biraz” talebine yanıt vermek istiyorum. Her şeyi anlatamam belki ama söyleyecek bir iki bişiyim var:  İyi görünmeyi, giydiklerimin içinde kendimi iyi hissetmeyi çok seviyorum ama çok nadir kıyafet satın alıyorum. Bedenimle kavga etmeyi bıraktım, olduğu haline şükrederek yaşıyorum. Çok makyaj malzemem, cilt bakım ürünüm yok. Çok kafa yormadan, çok para harcamadan rutinde kullandığım ve memnun kaldığım ürünler var. Maniküre pediküre gitmeyi, “temiz ve düzenli” hissetmeyi seviyorum. Eskiden saçlarımı boyatırdım, şimdi beyazlar kendini gösterene kadar doğal halinin keyfini çıkarıyorum.  Barlara gitmeyi çok severim. Eskiden paramı alkole de harcardım ama artık bütçemi alkole harcamıyorum. Arkadaşlarımla barlara gitmeye devam ediyorum ama. Konserlere, etkinliklere gitmeyi oldum olası çok sevdim. Ayıracak bütçem olmadı son zamanlara kadar ama gençliğim etkinliklerde çalışarak geçtiğinden seçerek olmasa da bir çok güzel performansı izleme şansı da buldum.  Gelelim bugüne. 
İstanbul gibi, her türlü olumsuzluğa rağmen çoğu -maalesef- bir biradan ucuz olan etkinliğe ev sahipliği yapan bir şehirde yaşıyoruz.  Kendi imkanlarımla evde oturup okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, bir kafede kahve içerken sağı solu dinlediğim, oturup ajandama yazdığım “beslenme” yolculuğuma bir yenisini ekledim 2022’de. Etkinlikler girdi hayatıma. İyi bir kot pantolonum, farklı farklı kazaklarım falan yok, oturup kadehlerce içki de içmiyorum dışarıda artık ve etkinlik takip ediyorum. Hayata karışıyorum. Böyle besleniyorum.  Yemek yapmayı, kendime ve hayvanlara bakmayı, ilişkileri idare etmeyi, dünyanın herhangi bir yerinde yolumu bulmayı, bozmayı, yapmayı, kendimi yaratmayı ve yaşatmayı bir şekilde öğrendim.  Podcast yapıyorum şimdi. Hayatımın en önemli yolculuğu ve bir de elime geçen bütçeden ne artarsa onunla herhangi bir yerde herhangi bir sahnede sergilenenleri izliyorum. Kendime ve bütçeme uyanları seçiyorum yani.  Bu konu uzun. Şu an gündemimde olanları bu posta ekledim. Sonra devam ederiz🌈
Takip Et

En Çok Okunanlar

  • Evde yapmayı deneyin: Lynchburg LemonadeEvde yapmayı deneyin: Lynchburg Lemonade
  • Kuveyt'te yaşam ve Kuveyt'te çalışmakKuveyt’te yaşam ve Kuveyt’te çalışmak
  • Ölmeden önce yapılacaklar listesi 2022Ölmeden önce yapılacaklar listesi 2022

En Son Yazılar

  • Kendini Yaşama Cesareti artık Youtube’da!
  • Kendini Yaşama Cesareti Podcast
  • Kadın Öykülerini Konu Alan Diziler

Atlasyourself © 2017-2022 Tüm hakları saklıdır.

atlasyourself

atlasyourself
Acımızı paylaşıyorlar. Derdimize ortak ve der Acımızı paylaşıyorlar.
Derdimize ortak ve derman olmak için çalışıyorlar.
Umursuyorlar.
Yaşatmak için kendilerinden veriyorlar.  Doğaları buna uygun olduğu için eğitilebiliyorlar. Bizimle yaşamak, bizim onları yaşatmamız, onların bizi yaşatması, doğalımız bu.  Ülke olarak yaşadığımız en büyük felaketlerden birinde yanımızda olanlar ve olmayanları hatırlamak boynumuzun borcu.  Borçlu, bopborçluyuz.
Jean-Paul Sartre’nin Huis Clos oyununda şöyle Jean-Paul Sartre’nin Huis Clos oyununda şöyle bir söz geçer: L'enfer c'est les autres/Cehennem Başkalarıdır.  Sartre’ın kendisi o cümleyi şöyle açıklar:  “Cehennem başkalarıdır” hep yanlış anlaşıldı. Başkalarıyla olan ilişkilerimizin her zaman zehirli olduğunu, onların her zaman cehennemi ilişkiler olduğunu kastettiğim zannedildi. Oysa demek istediğim bambaşka bir şey. Demek istediğim, eğer başkalarıyla olan ilişkiler çarpık ve kirli ise o halde başkası ancak cehennem olabilir. Neden mi? Çünkü temelde diğer insanlar, kendi hakkımızdaki fikrimizin oluşum sürecinde en önemli yeri işgal ederler. Kendimizi düşünürken kendimizi tanımaya çalışırken temelde başkalarının bizimle ilgili hâlihazırda sahip olduğu bilgileri kullanırız. Kendimizi, başkalarının sahip olduğu, kendimizi yargılamamız için bize verdikleri araçlarla yargılarız. Kendimle ilgili ne söylersem söyleyeyim, her zaman başkalarının yargısı buna dâhildir. Bu da demek oluyor ki eğer ilişkilerim kötüyse kendimi tamamen başkalarına bağımlı kılarım. Ve böylece gerçekten de cehennemde olurum. Ve dünyada başkalarının yargılarına fazlasıyla bağımlı oldukları için cehennemde olan çok fazla insan var. Ancak bu hiçbir şekilde başkalarıyla ilişki kuramayacağımız anlamına gelmez. Bu sadece diğer herkesin her birimiz için ne kadar önemli olduğunu gösterir.”  Bu cepte. Ferhan Şensoy’un Rum Memet kitabında da şöyle bir cümle geçer:  “Herkes aptal olsaydı belki çok daha huzurlu olacaktı herşey, yalnızca kimilerinin aptal olması dengeyi bozuyor.”  Birlikte düşünmek için iki mükemmel alıntı🤌
İstanbul’da kar haberleri çıktığında aklı İstanbul’da kar haberleri çıktığında aklımıza hep 2016 kar yağışı gelir, Moda’daydık. Hans evin bir numarası olmuştu.  Hans bize nasıl gelmişti?
Türkiye’ye geri dönüp, yeni işlerimize başlamıştık (öncesinde neler olduğu podcast konusu). Hans’ın sahiplendirme ilanına denk geldim. Bir kedi sahiplenmiştik, ikinciye gerek yok dedi Jelmer. O uçarken, ben ofisteyken herrr gün sahiplendirme ilanını gönderdim ona. En sonunda tamam dedi, gidelim alalım pansiyonunda kaldığı veterinerden.  Gittik. Kocaman bir sarman, şaşkın bakıyor kafesten. Önceki sahipleri taşınırken sokağa bırakmış, hamileymiş sahibi, istememiş onu da götürmek. Hans günlerce ağlamış bıraktıkları yerde ta ki gönüllüler (iyi ki varlar. Dernek yerine gönüllü desteklemenin önemi) alıp da sahiplendirmek için pansiyona koyana kadar.  Kafesten çıkardık, kucağıma aldım ama boynunda kocaman balon olmuş bir yara! Jelmer dedi ki bu hayvan hasta. Dedim iyileştiririz.  Scooterımız vardı o zaman, onunla gitmiştik veterinere. Karnesini aldım, sen git dedim Jelmer’a. Biz taksiyle geliriz.  Taksiyle eve gittik. Bahçe katında yaşadığımızdan Hans dışarı çıkabildiği, yatak odasına almadığımız için bazı geceler üst kat komşumuzda kaldığı bir hayat yaşıyordu.  Lizbon’a gitmemiz kesinleşince sokak kızı olan kardeşini Moda’da büyük bir şans sonucu sahiplendirdik önce.  Sonrası yine bişeyler bişeyler ve kaydırınca 2. fotoğrafta Hans’la Lizbon’da @lxfactory girişindeyiz.  Sonuç olarak birlikte 5 ülke gördük. Otellerde kaldık, Hans’da bizimle 2 sene Lizbon’da yaşadı.  Ve sonuncu fotoğraf bu akşamdan (çooook fotoğraf var ama hepsini yeri geldikçe, podcastte anlattıkça @kendiniyasamacesaretipodcast hesabında) paylaşacağım ileride.  Kar yağarsa Hans’ı bahçeye indireceğim, onun haberi yok ama benim ona sözüm var.  Duygusallığımın burada sonuna geliyoruz. Havalar böyle soğuduğunda bütçenizden ayırıp sokak hayvanlarını beslemeyi unutmaz, hatta alışkanlık haline getirirseniz ne güzel olur. Hayatta kalmaları kolaylaşır diyerek de bitiriyorum🧡  Son foti de sürprizli.
“Fakat sabah kalkması
çok ciddi bir angarya.”
Kendini Yaşama Cesareti’nin 8. bölümü yayın Kendini Yaşama Cesareti’nin 8. bölümü yayında!  Fotoğrafta yazım aşamasında dizimin dibinde oturarak destek, kayıt aşamasında da kavga ederek, ani deparlar atarak, üstüme zıplayarak köstek olan ekip var.  Bu bölüm hiç planlamadığım şekilde gelişti. Bazı iç döküşler yaşandı, nutuklar atıldı, bazı konular tekrar edildi. Yayınlasam mı yayınlamasam mı derken de şu an bunları anlatmam gerekiyor demek ki diyip paylaştım gitti!  Biraz kendi kendimi eleştirmemle düelloya girmiş oldum ama neyse ki artık benim de kılıcım var🗡️  #kendiniyaşamacesareti #kendiniyaşamacesaretipodcast
Durduk yere pozitif titreştik💓 Durduk yere pozitif titreştik💓
Hazır yeni bölümü yazmaya oturmuşken, bir ön Hazır yeni bölümü yazmaya oturmuşken, bir önceki bölümde gün batımında koyda çalmaya başlayan şarkının Koop Island’ın Island Blues’u değil de Oi Va Voi’nin Refugee şarkısı olduğunu buradan da duyurayım. Geçenlerde hikayelerde bahsetmiştim, o dönem yazdığım bir yazıya -henüz koya gitmeden- attığım başlık şöyleydi “Fonda Koop Island Blues olsun okurken rica ederim”, halbuki koyda çalan şarkıyı o gün ilk defa duymuştum ve evet Island Blues’dan çok daha fazla etkilemişti beni. Azıcık düşününce hatırladım.  Hafıza insanı yanıltabiliyor bazen ama işte yazı, hep orada. Yazdıklarım olmasa da anlatabilirdim belki ama hatırımda kalan kadarıyla olurdu, hafızamın yetmediği, kafamın karıştığı yerde kayıt altına alınanlar giriyor devreye ve ben bunu çok seviyorum.  O zaman buyrun size sözleriyle Refugee. Ben yeni bölümü yazmaya dönüyorum✍️  “You ask me
Why it is I come to you
When someone else is just as good
I asked them but they said the same
Didn't even ask my name
Explain to me 
Just what it is you have to lose 
Take a minute in my shoes 
Don't you feel like you've paid your dues 
Already
I'll show you
That all our fates are so entwined
Don't lose your faith in humankind 
Just don't forget my state of mind
Is fragile
Together
We can enjoy the taste of dignity 
As long as you believe in me 
I'll show you my reality 
I've seen a few
You ask me
Why it is I come to you
When someone else is just as good
I asked them but they said the same
Didn't even ask my name
There's another refugee”
Bir kahvaltı hikayesi🥑 Bir kahvaltı hikayesi🥑
İkinci el aldığım, en az iki beden büyük gel İkinci el aldığım, en az iki beden büyük gelmesine rağmen severek giydiğim kırmızı pantolonum ve bebekken sokağa atılan yol arkadaşım Merlin’le birlikte “seni neler besler, bize de anlatsana biraz” talebine yanıt vermek istiyorum. Her şeyi anlatamam belki ama söyleyecek bir iki bişiyim var:  İyi görünmeyi, giydiklerimin içinde kendimi iyi hissetmeyi çok seviyorum ama çok nadir kıyafet satın alıyorum. Bedenimle kavga etmeyi bıraktım, olduğu haline şükrederek yaşıyorum. Çok makyaj malzemem, cilt bakım ürünüm yok. Çok kafa yormadan, çok para harcamadan rutinde kullandığım ve memnun kaldığım ürünler var. Maniküre pediküre gitmeyi, “temiz ve düzenli” hissetmeyi seviyorum. Eskiden saçlarımı boyatırdım, şimdi beyazlar kendini gösterene kadar doğal halinin keyfini çıkarıyorum.  Barlara gitmeyi çok severim. Eskiden paramı alkole de harcardım ama artık bütçemi alkole harcamıyorum. Arkadaşlarımla barlara gitmeye devam ediyorum ama. Konserlere, etkinliklere gitmeyi oldum olası çok sevdim. Ayıracak bütçem olmadı son zamanlara kadar ama gençliğim etkinliklerde çalışarak geçtiğinden seçerek olmasa da bir çok güzel performansı izleme şansı da buldum.  Gelelim bugüne. 
İstanbul gibi, her türlü olumsuzluğa rağmen çoğu -maalesef- bir biradan ucuz olan etkinliğe ev sahipliği yapan bir şehirde yaşıyoruz.  Kendi imkanlarımla evde oturup okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, bir kafede kahve içerken sağı solu dinlediğim, oturup ajandama yazdığım “beslenme” yolculuğuma bir yenisini ekledim 2022’de. Etkinlikler girdi hayatıma. İyi bir kot pantolonum, farklı farklı kazaklarım falan yok, oturup kadehlerce içki de içmiyorum dışarıda artık ve etkinlik takip ediyorum. Hayata karışıyorum. Böyle besleniyorum.  Yemek yapmayı, kendime ve hayvanlara bakmayı, ilişkileri idare etmeyi, dünyanın herhangi bir yerinde yolumu bulmayı, bozmayı, yapmayı, kendimi yaratmayı ve yaşatmayı bir şekilde öğrendim.  Podcast yapıyorum şimdi. Hayatımın en önemli yolculuğu ve bir de elime geçen bütçeden ne artarsa onunla herhangi bir yerde herhangi bir sahnede sergilenenleri izliyorum. Kendime ve bütçeme uyanları seçiyorum yani.  Bu konu uzun. Şu an gündemimde olanları bu posta ekledim. Sonra devam ederiz🌈
500. gönderi de böyle olsun. Hem çok güzel, 500. gönderi de böyle olsun.  Hem çok güzel, hem sürprizli, hem de mutlu sonlu🐾🌈💘  .
.  #sureyyaoperasi #haykocepkin
Our love is my favorite piece of art💘🐾 Our love is my favorite piece of art💘🐾
Evde bile doğru dürüst ayna selfiesi çekmezken Evde bile doğru dürüst ayna selfiesi çekmezken:  1.Fotoğrafta Barış Manço’nun banyosunda,  2.Fotoğrafta Amsterdam’da Anne Frank’in banyosunda,  3.Fotoğrafta Viyana’da Sigmund Freud’un evinde, kızı Anna’nın odasındaki aynada selfie çekerek kendimce bir koleksiyon başlatmışım.  Tanınan ama artık hayatta olmayan insanların kendi yansımalarına baktıkları aynalarda -kırılıp değişmiş de olabilir aynalar hoş ama yine de tam o lokasyonda bir ayna varmış işte- insanın kendini görmesi çok acayip.  Bundan sonra kendimi yine tanınan birilerinin evinde bulursam gözüm selfie çekecek bir ayna arar herhalde😅
Bugün -13 Ocak- hayalleri gerçekleştirme günü Bugün -13 Ocak- hayalleri gerçekleştirme günüymüş🦄  Hay allah durduk yere bir sürü problem çıktı diyip üzüldüğüm ama bir yandan durup beklemek yerine elimden geleni yaptığım bir süreçten bazı hayallerim gerçekleşmiş olarak çıktım gibi görünüyor. Arada bazı kayıplar, beni üzen bazı değişimler de oldu ama -herkes için öyle mi bilmem- benim hayatım genel olarak böyle bi denge üzerine kurulu. Bir yerden gelirken başka yerden gider.  Neyse. İşte bugün güzellikle nihayete eren bazı şeyleri kutlamak için taze çiçekler aldım eve. Taze ve turuncu🧡 Geleni de gideni de böyle kutladım kendimce. Anısı burada da dursun.  Madem bugün “hayalleri gerçekleştirme günü” bu pozitiflik ve gazla akşam oturup kendime güncel hayallerimle ilgili bir mektup ve gerçekleştirmek için neler yapabilirim onları yazacağım.  Hayal et, yaz, planları uygula, sürece güven derken gerçekleşiveriyor inananların ve elini taşın altına koyanların hayalleri🫠  Ee yazacak mısınız siz de bu akşam küçük büyük demeden gönlünüzden geçenleri?
Bir kuş gördüm sanki! Evet evet bu gerçekten b Bir kuş gördüm sanki! Evet evet bu gerçekten bir kuş🐣  .
.
.
.
.
#cats #catsofinstagram #cat #of #catstagram #instagram #catlover #catlife #catlovers #instacat #kitten #pets #meow #kittens #catoftheday #kitty #love #cute #pet #animals #dogs #gatos #world #gato #petsofinstagram #kittensofinstagram #cutecats #catlove #adoptdontshop #catsagram
Söz verdiğim gibi Eskişehir’de neler yapılı Söz verdiğim gibi Eskişehir’de neler yapılır sorusuna gelen önerileri aşağıda paylaşıyorum.  *Karakedi’den boza alıp, Adalar’da turlamak,
*Cronies, 7 yada Ordinarius’tan kahve alıp, Kanlıkavak Parkı’nda yürümek,
*Odunpazarı’nda dolanmak, Omm (Odunpazarı Modern Museum), Balmumu Müzesi ve Odun Müzesi’ni ziyaret etmek,
*En meşhur çibörekçi Papağan’da yada alternatif olarak söylenen Kırım Tatar Çibörek’te çibörek yemek,
*Tanınmış Helvacı’da met helvası yemek,
*Abdüsselam’da Balaban Kebabı yemek,
*Yeme-içme için en çok önerilen, büyük bir kompleks olan Cassaba Modern’e gitmek,
*Kruvasan ve tatlı için Fournil, birşeyler içmek için Charlies Pub, sağlıklı birşeyler yemek için Eat4heal, et sevenler için Balat Ocakbaşı, hem barda oturalım hem de birşeyler yiyelim diyenler için Memphis,
*Zamanı olup etrafta başka şeyler görelim diyenler için de Sazova Bilim Kültür ve Sanat Parkı yada Şelale Parkı ziyareti önerildi.  Bizim bir günde bunların yalnızca bir kısmını deneyimleme fırsatımız oldu. Eskişehir’i bilenlerin eklemek istedikleri varsa yorumlara ekleyebilirler.  #eskişehir #eskişehireels
Kendini Yaşama Cesareti’nin yedinci bölümü: Kendini Yaşama Cesareti’nin yedinci bölümü: “Ne yapayım yani, hatırınız için başka biri mi olayım?” yayında!  ☀️☀️  Sıradan, gündelik, beklenen dahilinde olan yaşanmışlıklarını allayıp pullayıp ilginç bir hikayeymiş gibi anlatma kabiliyetine sahip olanlar var. Ben onlardan biri değilim. Abartılmış hikayeleri sevmediğim gibi, hikaye anlatırken de içindeki coşkuyu, önemsenmesi gerekenleri, çıkarılacak dersleri direkt olarak vermenin dinleyicinin zekasına hakaret olduğunu, biraz da manipülasyon içerdiğini düşünürüm. O yüzden kendi hikayemi anlatırken fazlaca yorumlamadan, sadece yaşananları veriyorum size, dümdüz, olduğu gibi. Zamanla parçalar eklenip de yerine oturdukça anlam kazanıyor herşey.  Ama yine de bu bölümle alakalı söylemek istediğim birşey var. İstisnalar kaideyi bozmaz diyerek genelleyeceğim biraz izninizle:  Bu ülkenin en modern işletmeleri, kurumları, insanları bile erkek hegemonyasını doğal kabul ederek, kadınların bazı pozisyonlardaki varlığını ancak birlikte çalıştığı erkeklerden üstün performans ve özveri gösterdiklerinde tolere edebiliyorlar. Erkekler pozisyonlarını kaybetme korkusu taşımadan çalışıp, çoğu zaman ihtiyaç anında birbirlerini kollamaya hazırken, kadınlar tek başlarına, açık vermeden, başarıyı devam ettirme çabasıyla var oluyorlar aynı pozisyonda.  Tekrar ediyorum, bu, “en modern, açık görüşlü, eşitlikçi” görünen yerde bile kemikleşmiş durumda. Üstelik yalnızca  erkeklerden değil, hem erkekler hem kadınlar tarafından baskı oluyor erkek işi belledikleri işe talip olan kadınlara karşı. Erkekler birbirlerini korurlarken, kadınlar (ve diğer tüm erkek olmayan/erkek hissetmeyenler) hep bir başlarına kalıyor.  Biliyorsunuz zaten bunları da, o günlere dönüp de düşündükçe, günlükleri okudukça daha 20 yaşında mücadelemin içine bir de bununla savaşmayı eklediğimi hatırladım.  Kadın olarak gece hayatında çalışmanın gerektirdiği ekstra yeteneklerden biri de gecenin bi körü Taksim’den dolmuşa bindiyse yolludur diye düşünen dolmuş şoförünün tacizi felakete dönüşmeden kendimi kurtarmak oldu. Ailemin eriline yani babama söylemedim tabi bu durumu. Hepsi kadının ödevi çünkü(!)  (Devamı yorumlarda⬇️)
Dolu dolu beş sene süren bi mental çöküşün Dolu dolu beş sene süren bi mental çöküşün içinden çıkıyorum, hatta son zamanlarda daha çok o çöküş kendi kendine içimden çıkıp beni terk ediyormuş gibi hissediyorum.  Bir noktada, artık eskisi kadar korkmazken “herhalde maksimum iyilik hali bu” diye düşünürken büyük sürpriz oldu bu çöküş öncesindeki versiyonuma dönüş. Çok uzun süre güçlenirsem yine sömürülür müyüm acaba diye korkmuş olabilirim ama yaşadıklarım ve öğrendiklerimden sonra diyebiliyorum ki: “içimdeki güç benim için var.”  Önceki versiyonum bir mental çöküş yaşayacağını bilmiyordu ama hayata dört elle sarılırdı, yine sarılacağım, hem de önce içimdeki yaşama hevesini koruyup kollamam, kendimle yaşayamayacak hale gelecek kadar kimseden/hiçbir şeyden etkilenmemem gerektiğini bilerek.  Bunları niye yazıyorum, bana sürekli “ne oldu da iyileşmeye başladın? Çok zorlanıyorum belki bir çıkış yolu bulmama yardımı olur” benzeri mesajlar gönderiyorsunuz. Hep söylüyorum, hiçbir şey tek bir günde olmadı, sırasıyla podcastte anlattıklarımı dinleyerek bir çıkarımda bulunabilirsiniz. O kadar fazla etmen ve detay birarada doğuruyor ki sonuçları, çözümü de ancak hepsini birlikte ele alarak mümkün oluyor.  Tamamını anlattıkça salacağım geçmişin iplerini derken, anlatmaya devam edeceğim ama o balon benim elimden uçup gitti bile🎈Kendimi anda, kendimi geleceği hayal ederken bulabiliyorum artık.  *Fotoğrafı bu akşam kendi kendime kalkıp gittiğim müzik dinletisinde çektim. Kalabalıklar içinde boğulmuyorum, kendimi ayrık ve farklı hissetmiyorum, hiç tanımadığım bir dinginlik hali eşlik ediyor artık bana.  Umut arayanlara umut olmasını dilerim🍀
“Ona cadı dediler, çünkü kendini nasıl iyil “Ona cadı dediler, çünkü kendini nasıl iyileştireceğini biliyordu.” ~ #kurtlarlakoşankadınlar
Buralara yolu düşecekler için Amsterdam’dan b Buralara yolu düşecekler için Amsterdam’dan bir “sevdiklerim” listesi:  🏨Otel: Bridge Inn. Lokasyonu mükemmel, yatağa uzanıp kanalı, yoldan geçenleri izlemeli harika bir konaklama deneyimi.  🥐Nobo benim geç kahvaltı için en sevdiğim mekan. Yanında Bake My Day, onun yanında Hicks var. Kahvaltı edecek mekan arayanlar Haarlemmerstraat’ta birkaç alternatif bulabilir özetle.  Yine bu civardaki Koeepelcafe’yi de sevdim ben.  🍽️Biraz şık bir yerde öğle/akşam yemeği yemek isteyenler için Cafe Americain👌🏻  🇳🇱Gelmişken Hollanda mutfağından bişeyler yiyelim derseniz, et ağırlıklı t’ Pakhuis güzel.  🥩Meşhur bir başka et restoranları da Loetje ama rezervasyon yaptırmak gerekiyor.  🇮🇩Değişik mutfaklar denemeyi sevenler için Kantjil & De Tijger çok iyi bir Endonezya restoranı.  🧀Febo’dan dışı çıtır içi akışkan bir Kaassouffle alıp yürüye yürüye yemek🤤  👟Popüler sneakerları (Nikelar, Adidaslar) gerçekten indirimli fiyatlara almak için Aktiesport mağazaları👌🏻  Son olarak, daha önce de bahsettim burada ikinci el dükkanlarına Kringloopwinkel deniyor ve çok iyi kringloopwinkellar var. Bulunduğunuz bölgede varsa gidip bir bakabilirsiniz.  #amsterdam #amsterdamönerileri
Anne Frank, 1929’da doğdu, 1942-44 yılları ar Anne Frank, 1929’da doğdu, 1942-44 yılları arasında nazilerden kaçarken ailesiyle birlikte Amsterdam’da bir evde saklandı. Saklandığı dönemde günlük tutuyor, hikayeler yazıyordu. Saklanma bittiğinde, o evden çıktığında ünlü bir yazar/gazeteci olma hayali vardı.  Naziler kaldıkları yeri buldular. Anne ve diğerleri gönderildikleri ölüm kampından sağ çıkamadılar. Bir tek babası Otto hayatta kaldı, Anne’in günlükleri aracılığıyla sesini dünyaya duyurmasına o aracılık etti.  Saklandıkları ev Anne Frank Huis bugün bir müze. İyi korunmuş, günlüğü okuyanlar için özellikle gidip görmeye değer. Soykırımla ilişkili her müzede olduğu gibi ağlamadan, dağılmadan seyircisi olmak zor.  Müze giriş fiyatları 14 Euro ama2023’ten itibaren 16 Euro olacakmış.  09:00-22:00 arası ziyarete açık, önceden rezervasyon yapmak gerekiyor.  #annefrankhuis
Load More Follow on Instagram